Herşeyiniz mevcut ve elinizden geldiğince maddiyat olarak çok çok iyi şeyler sahipsiniz. Paranızı çok şükür kazanıyor, dilediğinizi yiyip içiyor ve geziyorsunu. Hiç kimseye ama hiç kimseye de hesap vermiyorsunuz. Ama akşam olduğunda evinize girdiğinizde, içinizde anbe an büyüyen kocaman bir yalnızlığınız var. Ne yaparsanız yapın bir türlü kendinize gelemiyorsunuz. Eğlence mekanları diskolar, gezmeler, denize gitmeler hiç birşey ama hiç birşey sizi kendinize getirmiyor…
Ancak bir yerlerde bu iş gelip kalbimizin en boş yerine oturuyor. Neden yalnızım? Bu sorunun cevabını bulamıyoruz. Artık pek çok kadının bu soruyu sorduğunu biliyorum. Pek çoğumuz yalnız olmaktan dolayı acı çekiyor ve hatta bu durumdan utanıyoruz. Suçun kendimizde olduğunu düşünüyoruz. İlişkileri beceremediğimizi bizde bir sorun olduğunu düşünüyoruz. Bu düşüncelerle ruhumuzu ve aklımızı o kadar çok kurcalıyoruz ki; sonunda buna inanıyoruz.
Ve bir gün bir şekilde karşımıza çıkan bize biraz ilgi gösteren ve hatta bizdeki boşluğu görüp bunu kullanabileceğini hissedecek kadar profesyonelleşmiş aşk dolandırıcılarına iki güzel söz söyledi diye kanıyoruz.
Normalde bakmayacağımız adamları başımıza taç ediyoruz. Ardından ağlayıp bizi terk etmemesi için yalvarıyoruz sırf gitmesin diye kendimizden gereksizce ödün veriyoruz.
Asla birlikte olmayacağımız adamları yalnız ve ağlayarak uyuduğumuz bir gecenin sabahında bulup ömrümüzün en kıymetli mücevheri muamelesi yapıyoruz. Kendi değerimizi unutuyoruz kendimizi kaybediyoruz.
Yalnızlık ve yürümeyen ilişkiler bu yüzyılın ve belki de bizden sonrasının da yaşayacağı bir durum. Üstelik sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyada insanın yaşam savaşı ile aşk savaşı birbirine uymamaya başladı. O yüzden suçu kendinizde aramayın. Ne siz sevilmeyecek kadar çirkin veya yetersizsiniz ne ortada dolaşan ve av peşinde koşan o adamlar sizi hak ediyor. Kendinizi acıtmaktan vazgeçin