Geri git   Kadın Forumu > Hayatın İçinden > Aşk & Sevgi Köşesi

Cevapla
LinkBack Seçenekler Stil
Okunmamış 16.Ocak.2018, 23:24   #1
Senior Member
 
buse - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 10.Kasım.2014
Mesajlar: 24,915
Standart Ruhumuza huzur veren yüzyıl aşklarından: Çiğdem Talu & Melih Kibar

Yüzyılın aşkına tanıklık etmeye, güzel bir hikaye okumaya hazır mısınız?
Bazı aşklar vardır ki, sanki özellikle anlatılmak için yaşanır. Allah onları birbirine kader edip, özellikle yar eder.
Şu aşk denilen güzel şey elbet. Okuyup okuyup iç geçirdiğim hikayelerden biriydi hep; demek ki içimdeki duyguların, belleğimdeki bilgilerin de yazılma vakti gelmiş.
İşte bahsetmek istediğim aynı yüzyıla denk gelip tanıklık etme şansına nail olduğumuz aşklardan biri; Çiğdem Talu – Melih Kibar aşkı…

Onlar tanışmadan

Çiğdem ve Melih birbirinden habersiz, tanıştıktan sonra birbirini bilmeden geçecek onca zamana acıyacağını bilmeden, yaşıyordu. Oksijen alıp karbondioksit verebiliyorlardı; dünya dediğin dönüyordu. Ama içinde aşk yoktu…
Çiğdem, aslında İngilizce Öğretmeni'ydi, ancak bir yandan da Edebiyatçı bir aileden gelişi adeta genlerine kodlanmıştı. Çiğdem, ilk roman yazarlarından "Recaizade Mahmut Ekrem"in de torunuydu. Şarkılara söz yazmaya da 1972'de arkadaşının ısrarıyla başladı. İlk zamanlar en azından soyadı kullanılmasın istemişti. Ama ilk söz yazdığı, Nilüfer'in seslendirdiği "Ağlıyorum Yine” şarkısı ile bunun devamının geleceği belliydi.
Melih de aslında Kimya Mühendisi'ydi. Ama o da notalara karşı koyamamıştı. İlk kez, 1975'te yapılan ve Türkiye'nin de ilk kez katılacağı Eurovision Şarkı Yarışması ile müziğin büyülü dünyasına adım attı. Seçilen şarkının sinyal müziğini yaptı.

Tesadüfi habersiz tanışma

Eurovision için seçmelere katılan şarkılar arasında Yeliz'in seslendirdiği "Hayalimdeki Adam” şarkısının sözleri Çiğdem'e aitti. Farkında olmadan aynı projede bulunmuşlardı. Bu belki de Çiğdem ve Melih'in ruhlarının onlardan habersiz ilk tanışmasıydı…
Sonra bu tesadüflerin ardı arkası kesilmedi. Bir gün bir yerde yüz yüze gelene kadar birçok yerde tekrar tekrar karşılaştılar. Çiğdem, artık profesyonel olarak söz yazarlığına soyunmuştu. Artık daha çok şarkı dinliyor, kulağını her an müzikle dolduruyordu. Yanından hiç ayırmadığı plak "Çobanyıldızı”ydı… Bu plağı özel yapan arka yüzündeki "Frehnak” parçasıydı ve Melih Kibar imzalıydı… Çiğdem bu parçayı her dinlediğinde kendinden geçiyordu, adeta gönülden bağlanmıştı bu müziğe…
Sonunda bu besteciyle tanışmak istediğini söyledi Melih'in hocası Timur Selçuk'a. Buram buram duygu yükünün yaşandığı bir tanışmaydı bu. Ama şöyle küçük bir detay var ki, tanışma Çiğdem istemese de olacaktı. Çünkü Marmaris'te yapılacak olan bir festival için Melih'ten beste yapması istenmişti ve elbette bu besteye söz yazacak olan isim de Çiğdem'di. Belki gerçekten kaderdi tanışmaları ya da böylesi daha romantik oluyordu…

Duygu yüklü tanışma

25 Mayıs 1975'te Küçük Bebek sırtlarındaki Cevat Bey köşkünde gerçekleşti o ilk buluşma. Gecenin bir yarısıydı. Mustafa Oğuz, festival için Melih'i alıp Çiğdem'in evine getirmişti. Piyano tuşlarında ahenkle dans eden ellerini uzatırken Melih çoktan düşmüştü inceden bir sızıya… Ama böyle ilk görüşte çapılmalar, aşktan ölüp bitmeler, kapısında yatmalar yoktu; kanlı gözyaşlı bir aşk da değildi onlarınki. Birbirlerine şarkılarla seslenen, asla platonik olduğu söylenemeyen, içleri sıcacık eden bir aşktı bu…
Hikaye asıl şimdi başlıyor. Sıcacık bir kahve alın, sindire sindire okuyun derim ben. Bir de naçizane tavsiyem, bahsedeceğim, adı geçen her şarkıyı bir kez de içli içli dinleyin.

Müziğin tadı

Çiğdem 36 yaşında bir İngilizce Öğretmeni, Melih de 24 yaşında bir Kimya Mühendisi. İkisi de müziğe olan tutkusuna bir yerden sonra karşı koyamamıştı işte.
Çiğdem sabaha karşı evine misafir olan o çok sevdiği müziğin bestecisini piyano odasına götürdü; plak da kenardaki pikabın üzerindeydi. "Sizin yaşınızda bir insan, böyle bir besteyi nasıl yapar” diyebildi.
Sonra asıl konularına döndüler, festival için Melih'ten bir beste istiyorlardı. Çiğdem de bir şeyler karalamıştı. Altına günün tarihini attı ve Melih'e verdi. Tanıştıkları saatin simgesiydi o kağıt artık Melih için ve bir ömür çerçeveli bir şekilde evinin baş köşesinde saklayacaktı. Bu arada tanışmalarına vesile olan bu festival hiçbir zaman yapılamadı, ama onlar da bir daha hiç kopmayacaktı.
Bundan sonra Melih her bestesini daha heyecanla yaptı; Çiğdem'in yazdığı sözler daha anlamlıydı sanki. Melih yaptığı her besteyi dinletmek için koşarak gidiyordu Çiğdem'e… İkisi de aslında müziğin içindeydi elbet. Ama asıl tanıştıktan sonra başladı müziğin tadı. Çünkü Çiğdem, bir gün Melih'e çok basit gibi görünen ama aslında bir gelecek barındıran şu soruyu sordu:
"Senin başka bestelerin yok mu?"
Melih, onca beste arasından çok önce yapmış olduğu, "Hiçbir zaman ne için yaptığımı bilmediğim bir beste” diye tanımladığı o besteyi çaldı Çiğdem'e. Parmakları son notaya dokunduğunda, besteyi neden yaptığını anlayacağından habersizdi. Çiğdem, o çalarken besteyi kasete kaydetmişti bile…
Melih, ne yapacağını sordu; Çiğdem, "Söz yazacağım” diye karşılık verdi. Ertesi gün Çiğdem şarkının sözlerini yazmış ve Melih'i tamamlamıştı. Şarkı sessizce, inceden yapılmış bir anlaşma gibi aralarında duruyordu.
Çiğdem'in sözleri Melih'in müziğine, Melih'in müziği de Çiğdem'in sözlerine adeta hayat vermişti. O şarkı, "İşte Öyle Bir Şey”di…
Çiğdem, aslında içinde çığlıkları bile barındıran sessiz bir adım atmış, tüm hislerini sözlerine akıtmıştı.
"Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir umut doldu içime
Birde kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma”

Melih de o gece içtiği çayın tadını unutamayacaktı. Kesinlikle bir çay tiryakisiydi ve çayı limonlu severdi. O günden sonra bağlarını hiç koparmayacak ve Çiğdem de Melih'in limonlu çay sevdiğini hiç unutmayacaktı…

Sevdan olmasa

Ağustos 1976'da, "İşte öyle bir şey” Erol Evgin'in sesiyle de taçlanmıştı. Ardından "Sevdan Olmasa” geldi. Plağın ön yüzünde "İşte Öyle Bir Şey”, arka yüzünde de "Sevdan Olmasa” vardı. Çiğdem sözleriyle, Melih de bestesiyle müzik piyasasının gündemine oturmuştu. Dinlemek isteyen herkesle buluşsa da bu sözler de, notalar da aslında iki kişinin arasındaydı. Asla dile getirilmeyen, ama ateşi dünyayı yakmaya yetecek bir aşka sahip iki kişinin şarkısıydı bu.
Ah bu hayat çekilmez diyordu, sen olmasan, sevdan olmasa…
Hayat artık hissedilen duygularla anlam kazanmıştı. Bu aralarında köprü kuran ikinci şarkıydı, ama her şey o kadar yoğun hissediliyordu ki… Sanki yıllardır tanışıyorlardı da birbirlerine çok geç kalmışlardı. Çiğdem şarkıya yazdığı sözlerde artan duygu yükünü emanet etmişti Melih'e. Bir yandan da içinden kopardığı her cümle, zaten daha da yoğunlaşan duygulara dönüşüyordu…
Plak satışlarının patlamasının ardından Çiğdem'de sürpriz kararını açıkladı: "Artık yabancı şarkılara Türkçe söz yazmak yok!” Bu kadar değildi, bundan böyle çalışmalarının tamamını Melih Kibar ile yürüteceğini de özellikle bildiriyordu.
Çevrenin de zaten daha ilk şarkılarında başlamış bir bakışı vardı; Melih acaba Çiğdem'in genç sevgilisi miydi? Aralarında dile getirilmiş duygusal bir ilişki başlamamıştı, ancak Melih'in içine bir kıymık batmaya başlamıştı inceden. Ne olurdu sanki diye düşündü, ne olurdu Çiğdem ondan 12 yaş büyük olmasaydı.

Polonya Müzik Festivali

Bu başarının sarhoşluğunu henüz üzerlerinden atmamışlardı ki, Çiğdem ve Melih Polonya'nın Sopot kentine müzik festivaline gitti. Sopot, onlar için sadece festivalin yapıldığı şehir değil, aynı zamanda aşklarının adının konduğu şehir olacaktı hafızlarında…
Şu cümlelerle anlatacaktı yıllar sonra Melih orada yaşananları Can Dündar'ın belgeselinde:
"Bizim Çiğdem'le esas yakınlaşmamız galiba bu festivalde oldu. Yani normal ilişkilerde söylenen lafları birbirimize etmeye başladığımız yerdir, Sopot. Ondan sonra artık kartlar açık oynanmaya başlandı; ama hep bunun dışarı yansımasını engelledik biz. Çünkü bunu salt kadın erkek beraberliği olarak yorumlamaya meyilli insanların olması bizim içimizi acıtıyordu. Çünkü, dışarıdan bakınca "Koca kadın gencecik, bugünkü tabiriyle çıtır, sevgilisi mi var?' diyecekler. Böyle şeylerden Çiğdem de çok korkardı; bana da ters geliyordu”
İçlerinde kopan fırtınaya daha fazla karşı koyamamışlardı; artık sevgiliydiler. Ama toplum baskısı da tepelerinde kara bulutlar gibi dolanıyor, ikisinin de içine bir sızı bırakıyordu. Ortada bir ilişki varsa, kadının erkekten büyük olması kabul edilemiyordu. Ama işte, gönül de ferman dinlemiyordu…
Evet Çiğdem, Melih'ten 12 yaş daha büyüktü ve hatta bir de evlenip ayrılmıştı. Üstelik bir de kızı vardı. Ama hayat devam ediyordu ve kalp dediğin atıyordu.

Melih'in Londra yolculuğu

Aralarında günden güne büyüyen aşkta ilk kez ayrılacaklardı Çiğdem ve Melih. Artık üniversiteden mezun olmuştu ve Kimya mühendisliği üzerine master yapmak için Londra'ya gidiyordu. Melih, babasıyla birlikte, kalbine oturmuş yumrusuyla uçağa bindi.
Bir fırtına tuttu onları. Gittiği ilk gece, Londra'da kıyamet gibi bir fırtına vardı. Melih, bu fırtınayı şöyle tanımıyordu. "Tarifi namümkün. O fırtınadan nasıl sağ kurtuldum, bilmiyorum”. O gece ölümlerden dönmüştü. Morali oldukça bozuktu, ama yine de korkutmamak için Çiğdem'e bir şey belli etmemişti. Ama üzerindeki stresi de bir türlü atamıyordu. Kaldığı odadan biraz dolaşıp kendine gelmek için dışarı çıktı. Karanlık bir koridorda yürürken ona iyi gelecek şeye çarptı; bu bir piyanoydu. Parmakları neredeyse Melih'e haber vermeden piyanonun tuşları üzerinde gezinmeye başladı. Tüm korkusunu notalarla paylaşıyordu; yeni bir beste yapmıştı bile. Hemen odasına koştu, teybini aldı ve aniden ortaya çıkan bu besteyi kaydetti. Besteyi Çiğdem'e ulaştırması için İstanbul'a dönerken babasına emanet edecekti.
Beste Çiğdem'in eline ulaşmıştı. Belki çok özlediğinden belki de Melih'in notalarda saklanamayan korkulu gecesinden, besteyi büyülenmiş gibi dinledi ve hemen üzerine sözlerini yazıp Melih'e bir mektupla gönderdi.
Melih mektubu açıp okuduğunda ayakta durmakta güçlük çekmişti. İşte o anını şu sözlerle anlatıyordu: "Pembe bir zarfın içinde gelmişti. İlk sayfayı okuduktan sonra besteye yazdığı sözlerin olduğu sayfaya bakınca ben duvara tutundum. Çünkü şarkının adı İçimdeki Fırtına'ydı”.
Melih, uzun zaman telefonun başında bağlanmayı bekledikten sonra Çiğdem'e ulaştı. "Sen bu parçayı nasıl yazdığımı biliyor musun?” diye sordu. Sonra konuşup biraz karşılıklı ağlaştılar. Bu aşk denilen bambaşka bir şeydi. Şöyle de bir temennisi vardı Melih'in: "Allah insanlara bunu yaşatmalı; çok özel bir şey bu”.
Melih, ona hiçbir şey anlatmasa da belli ki Çiğdem hissetmişti. Gerçek aşk bu muydu?

Aşk yaşanırken

Her ne kadar yaş farkı gerçeği gökten sallanan bir madalyon gibi aralarında dursa da, artık herkes onları birlikte anmayı öğrenmişti. Çiğdem denince Melih, Melih denince Çiğdem ekleniveriyordu yanına. Bu Londra ayrılığına da imkanları el verdiğince çözümler bulmaya çalışıyorlardı. Çiğdem bulduğu her fırsatta Melih'in yanına gitti. Artık aşk, gerçekten aşktı ve soluksuz yaşanmaktaydı…
Plakların gelirini çoğu zaman kendi gelirini de ekleyerek gönderiyordu Melih'e, ona desek oluyordu. Ama daha özeli yeşil bir defteri vardı Çiğdem'in; haklarında çıkan haberleri üzerlerine küçük sevimli notlar ekleyerek Melih'e gönderiyordu. Hatta arada tatlı tatlı takıldıkları da vardı. Bir dergi Melih'in Çiğdem'i bırakıp tatil için İngiltere'ye gittiğini yazmıştı. Çiğdem'de o haberin çıktığı gazete kağıdını kesti ve üzerine; "Melih Bey, Melih Bey, bizim burada canımız çıkarken 'master' dalgasıyla İngiltere'ye tatile gitmek de ne demek oluyor?”
Aşklarıyla ilgili hakkında çıkan ilk haberi de buradan okudu Melih; "Melih Kibar'ın kendi İngiltere'de, kalbi Çiğdem'de”

Yeni plaklar

Melih'in Londra'da olması aşklarına olmadığı gibi işlerine de engel değildi. Çiğdem ve Melih, bantlaşma yoluyla haberleşerek şarkılarını yapmaya devam etti.
Bir başka notta Çiğdem, Melih'e yaptıkları yeni şarkılardan haber veriyordu: "Çiğdem Talu sevgili bestecisine kıvançla sunar: 2. Plağımız”.
Çiğden sevgilisini asla yalnız ve habersiz bırakmıyordu. Melih yıllar sonra yine Can Dündar'ın belgeselinde hislerini aktarırken, şöyle diyecekti: "Hep bir 'Hadi Koçum' var”.
O günlerde Çiğdem de bir televizyon programında şöyle demişti: "Hayatımı milattan önce milattan sonra gibi, Melih'ten önce Melih'ten sonra diye ikiye ayırıyorum”.
1 yıllık bir ayrılıktı bu aslında. Hem çok büyük özlediler hem de hep bir arada gibi yaşadılar. Bu ayrılık 1976'nın sonunda bitti ve İstanbul'da buluştular. 1977'ye Tarabya'da bir restoranda merhaba dediler. Uzun bir aradan sonra buluşmuşlardı. O gece çekilen fotoğrafın arkasına şöyle yazmıştı Melih:
"İlk defa birlikte girdiğimiz bir sene bu, 1977 yılı. Ne güzel di mi? 365 günün de bu geceki gibi mutlu ve güzel geçmesi, yani 'hep böyle olması' dileğiyle…”



Her şey seninle güzel

Artık başarılı bir yaşamları vardı, zirvede sadece onların ismi vardı. Tüm şarkıları ezber ediliyor, gönülden gönüle dolaşıyor; nice aşka tutunacak dal oluyordu.
Çiğdem'in 31 Ekim 1977'deki yaş gününü Melih Kibar, Erol Evgin ve İlhan İrem birlikte yazdıkları bir maniyle kutladı:
"Çiğdem Çiğdem,
Çiçeklerin en güzelisin sen
Bilmem ki bundan başka sana neler söylesem
Şarkılara can veren
İlham meleğimizsin sen”







O geceki doğum günü kutlaması Çiğdem'i çok mutlu etmişti ve ona en güzel şarkılardan birinin sözlerini yazdırdı; "Her şey seninle güzel”
"Her şey seninle güzel,
Olmayacak düşlerin peşinden koşmak bile.
Her şey seninle güzel,
Bu toprak bu taş bile.
İçimdeki bu korku, gözümdeki yaş bile”
Çiğdem'in olmayacak dediği düş, hayatının merkezindeydi. İçinden Melih'in aşkıyla dökülen her sözcük dilden dile dolaşan bir şarkı oluverecekti artık… Ama yine de korktukları da oluyordu. Çiğdem annesi ve kızıyla yaşıyordu, en çok eleştirilen de o oldu. Kimse onların arasında tarifi zor, ama mükemmel bir aşk var demedi. Zamanla bu yaşta kadın kendisinden 12 yaş küçük adamla ne işi var denmeye başladı. Ama o ilişkinin ne anlama geldiğinin, nasıl hassas bir his olduğunun ayırdına Melih bile yıllar sonra varacaktı…
Yine de yaşanan zamanda bu aşk denilen gerçekliği kapalı bir kutuya koyup yüksek bir rafa kaldırmaya karar verdiler. Çünkü Çiğdem saraylı bir aileden geliyordu. Olmazdı. Bir kadın kendinden yaşça küçük biriyle olamazdı… Onlar da bu çizgiyi koruyup çok iyi iki dost olmayı başarmaya gayret etti. Birlikte şarkılar yazmaya, aşklarını şarkılarda yaşamaya devam ettiler.



Hisseli Harikalar Kumpanyası

Bir gün Melih, Çiğdem'in evine geldi. Çiğdem, ona piyanonun üzerindeki kağıdı okumasını istedi; "Hisseli Harikalar Kumpanyası” yazıyordu. Melih şaşkınlığını saklayamazken Çiğdem, "Müzikalimiz”i uzata uzata söylemişti.
Hatta şarkı sözlerini yazmıştı bile. Melih bunu fark ettiğinde daha da şaşırdı; "Bu söz bestelenmez” dedi. Çünkü alışkanlığı değişiyordu. Her zaman önce o beste yapar, sonra da Çiğdem sözlerini yazardı. Şimdi bu terslik ona tuhaf geliyordu. Yapamayacağını düşünürken, Çiğdem her zamanki gibi onu destekleyen konuşmalarından birini yaptı. Ne yaptı ne etti, sonunda onu ikna etti. Melih, Çiğdem'i salona gönderdi ve piyanonun başına geçti. Bestesi tamamlanmıştı.
Beklenenden daha çok ilgi görmüştü Hisseli Harikalar Kumpanyası…



Sen başkalarına benzeme sakın

Bu şarkıyı aslında Hisseli Harikalar Kumpanyası içinde bestelemişti Melih; Çiğdem de üzerine o şarkıyı yazdı: "Sen başkalarına benzeme sakın, hep böle kal; hep cana yakın…”
Bu aslında Melih bilmese de bir vedanın hüznünü taşıyordu. Çünkü Çiğdem, kanser olmuştu. Bir gün Melih'i aradı ve "Ben kansermişim” dedi. Aslında ilk kez bu telefon konuşmasından 8 ay önce de gitmişti Çiğdem doktora göğsünde bir şeyler geliyordu eline, ancak doktor bunun süt bezesi olduğunu söyledi. İkinci kez 3 ay sonra gittiğinde de bir şey olmadığını söylemiş, bundan da 5 ay sonra üçüncü kez gittiğinde meme kanseri teşhisi konmuştu.
Melih, Çiğdem'e öyle ulu bir gözle bakıyordu ki, o gücüyle her şeyin üstesinden gelirdi; kanser de neydi ki… Bu yaşananların bir şaka olduğunu düşünmek istiyordu. Ciddiyetini kavramamak için çabaladı. Çünkü Çiğdem'in olmadığı bir hayatı nasıl yaşayacağını bilmiyordu.
Takvimler 1980'leri gösteriyordu. Bu sefer Çiğdem tedavisi için Londra'ya gidiyordu. Ama neşesinden, özellikle Melih'e ulaştırdığı neşesinden hiçbir şey kaybetmemişti. Londra'da olduğu zamanlarda Melih'e bir masal ülkesinde olduğunu bildiren, sevimli kartlar yolluyordu.
Melih'e göre, Çiğdem yine aynı Çiğdem'di; sadece kanserle bir arada yaşıyordu, hepsi bu. Ama elbette öyle değildi. Çiğdem, özellikle yazdığı şarkılarda artık hüznünü saklayamıyordu. Melih'in paylaştığı bilgilere göre hayatında en severek yazdığı şarkı sözünü bu zamanlarda yazmıştı: "Koca çınar”
"Serde delikanlılık, gençlik var koca çınar
Sevda var, sen sevdanı çiğneyip geçer misin?
Öte yandan gurur var, ölesiye gurur var
Seni unutanları sen olsan sever misin?”
Belli ki Çiğdem inceden bir siteme, bir üzüntüye kapılmıştı…


7. yıl dönümü

25 Mayıs 182'de, yani yedinci yıllarında, bir televizyon stüdyosunda Halit Kıvanç ile birlikte kutladılar. O güne kadar 160'dan fazla şarkı yazmışlardı. Çiğdem'in aslında canı yanıyordu, ama gülümsüyordu ekranda.
Melih, onun kanser olduğunu kabullenmek istemese de, artık fiziksel değişimlerini görüyordu. Kilo almaya başlamıştı ve artık peruk kullanıyordu. Metastaz bütün vücuda yayılmıştı. Tedaviye de para dayanmaz olmuştu. Bu yüzden onu seven tüm dostları bir araya gelip yardım toplamak için bir konser gecesi düzenlediler. 28 Mart 1983'te Şan Tşiyatrosu'nda yapılan gecede dönemin tüm sanatçıları ve tabii ki hepsine piyanoda eşlik eden Melih Kibar vardı. Çiğdem de telefonla katılmıştı geceye.
Ama ne yazık ki tüm bu sevgi seli, toplanan para, Çiğdem'i hayatta tutmaya yetemedi. Geç konulan teşhis onu bu hayattan alacaktı.




Birlikte geçen 8 yıl 3 gün

Çiğdem, İstanbul'a döndü. Melih tanışmalarının sekizinci yıl dönümünde görmeye gitti Çiğdem'i. Konuştular, daha doğrusu Melih konuştu, Çiğdem hastalığı el verdiğince tepkisini gösterdi. Melih'e karşısında sanki Çiğdem değil de bir başkası var gibi geliyordu.
Tanışmalarının üzerinden 8 yıl 3 gün geçmişti ki, Çiğdem Talu öldü. Basın Çiğdem'in ölümünü "Şarkılar öksüz kaldı” diye vermişti…
Cenaze Aşiyan Mezarlığı'na gömüldü. Bir vosvosun içinde gitti Melih cenazeye. Ne ölüm haberini aldığında ne de camide hiç ağlamadı. Ama o arabanın içinde, mezarlığa girmeden bir gözyaşı seline kapıldı. Ömrü boyunca unutamayacağı bu an, 4 dakika sürmüştü. Tüm hüznünün, acısının boşaldığı bir andı.
Çiğdem bundan sonra aşkını büyüttüğü şarkılarda yaşayacaktı; Melih ise…
Dünyada ruh eşimizin olduğuna inanmasak yaşamak yine katlanılır olur muydu acaba? Çok sevmeseydik, özlemek nedir bilmeseydik, boşu boşuna yaşamak hissinden uzakta tutabilir miydik bedenimizi ve de ruhumuzu?
Aşk dediğin inceden dokunuyor insanın her bir hücresine. Hele bir de gerçekten bulmuşsak ruh eşimizi, kader yoldaşımızı; siz ne derseniz işte bunun kalıplaşmış adına. Hayat o zaman başlıyor belki de.
İşte öyle bir şey…
buse isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Tag Ekle
aşklarından, Çiğdem, huzur, kibar, melih, ruhumuza, talu, veren, yüzyıl


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Sizin Yeni Konu Acma Yetkiniz var yok
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı




RSS Powered by vBulletin® Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Şu Anki Saat: 16:48
seks hikayeleri seks filmi izle sincan escort kızılay escort rus escort etlik escort izmir escort izmir escort izmir escort rus escort keçiören escort etlik escort Anadolu Yakası Escort Kartal escort Kurtköy escort Maltepe escort Pendik escort Kartal escort altyazılı porno şişli escort istanbul escort mecidiyeköy escort beşiktaş escort taksim escort fındıkzade escort çapa escort fatih escort topkapı escort escort şişli escort bayan bayrampaşa escort merter escort escort mecidiyeköy bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort alt yazılı porno Casibom hack forum Casibom Casibom Giriş Casibom Yeni Giriş Onwin gaziantep escort bayan gaziantep escort seks hikayeleri gaziantep escort Canlı bahis siteleri escort escort escort travestileri travestileri Escort Escort bayan Escort bayan bahisu.com girisbahis.com etlik escort etimesgut escort istanbul Escort istanbul Escort Acıbadem Escort Ataşehir Escort Bostancı Escort Göztepe Escort Kadıköy Escort Kartal Escort Kurtköy Escort Maltepe Escort Ankara escort bayan Escort ankara Escort ankara Escort eryaman Keçiören escort Escort ankara Sincan escort bayan Çankaya escort bayan eryaman escort antalya rus escort