Arkası yarın diye başlattığım hikayenin altıncı bölümüdür. 12.05.14
Ada bir süre elinde telefon öylece kaldı. Ne kadar zaman geçtiğini algılayamayacak kadar yorgundu. Öylece donmuş, mesaja bakıyor; tekrar tekrar tek kelimelik
"Merhaba” yazısını okuyordu.
Ne yapsa düşünüyordu. Hiç cevap vermese belki de öylece yok olur giderdi. Böyle kendi kendine sızlanadursun ikinci mesaj da geldi:
"Orada olduğunu ikimiz de biliyoruz. Lütfen benimle konuş” İlk mesajlaşma
Ada, ikinci mesajdan sonra artık neredeyse buz kesmişti. Öyle ki bir katille karşı karşıyaymış gibi dehşete düşmüştü sanki.
Neden sonra patronu bir toplantıya gitmek için ayağa kalkıp Ada'nın yüzündeki beyazlığı fark ettiğinde seslendi;
"İyi misin canım?” Ada birden rüyadan uyanır gibi uyandı. Cılız bir
"İyiyim” diyebildi ve maillerini kontrol etmek için bilgisayarına döndü.
Bu sırada mesajlar da çoğalmıştı. Daha fazla dayanamadı ve cevap yazmaya karar verdi, ama ne yazacaktı ki? Bir yanı onunla sohbet etmek isterken bir yanı kaçıyordu. Sonra mesaj yazmaya koyuldu:
"Sana numaramı verdiğimi hatırlamıyorum”. Öyle çok hislerini belli etmenin bir anlamı yoktu şimdi.
Sensiz olmazdı
Ali belli ki telefonun diğer ucunda bekliyordu, hemen cevap verdi:
"Sensiz olmazdı Ada. Sen gece Zeynep'le ilgilenirken telefonun masada öylece dururken kendime engel olamadım. Kimse fark etmedi bile. İyi ki de tuş kilidi kullanmıyordun. Ya tuş kilidi varsa diye düşünerek geçirdiğim birkaç saniye ömrümden ömür gitti, inan. Sonra Whatsapp'a girdim ve kendime mesaj atıp mesajı sildim. Kızma bana, lütfen konuş benimle”
Ada okuduklarının karşısında sinirden kuduruyordu. Hücuma geçmiş kan bulutu yüzünde toplanmıştı.
"Nasıl böyle bir şey yapar” diye kendi kendine söylenirken bunu hiç yapmamış olma ihtimali düştü birden aklına. Belli ki o kan boşuna şahlanmamıştı yüzünde.
"Aferin sana Ada” diyebildi içinden.
Bana kızdın mı Ada
Mesajlar Ada cevap vermedikçe daha da hırsla düşüyordu sanki telefona. Bir sonraki ses mesaj değil, arama sesiydi. Ali mesajlarına cevap bulamayınca çözümü aramakta bulmuştu. Ada telefona meşgul tonu verdi ve mesaj yazmaya koyuldu:
"Çalışıyorum Ali, tamam sorun yok; kızmadım” ve sonra gerçekten bitirmesi gereken işlerine döndü.
Arada gözü telefona takılmıyor değildi ve üstelik her seferinde de merakına yenik düşüyordu. Bu sefer gelen mesajlarda uzun uzadıya
"Nazım Hikmet, Ümit Yaşar Oğuzcan, Cemal Süreya…” vardı. 2 saat sonra çalışma arasında verdiği molalara dönüşmüştü şiirleri. İşlerini de uyuklamadan, daha da yorulmadan bitirmişti.
Taksim otobüs durağı
Ada artık biraz daha yumuşamıştı ve Cemal Süreya'nın burada rolü muhtemelen Ali'den daha fazlaydı. Yoksa Ada da arada şiirle şarkıyla karşılık verecek cesareti bulamazdı kendinde. Ona Çiğden Erken şarkılarını çok sevdiğinden, şiirlere tutunup yaşadığından bahsedecek kadar açmıştı kendini.
İşlerini bitirdi ve eve dönmek için otobüse bindi. Dönüş yolunda Taksim otobüsüne biniyor, oradan da metroya geçiyor, evine öyle gidiyordu. Ama Taksim'de otobüsten indiğinde hemen eve gidemeyeceğini anladı. Çünkü metro girişinde Ali öylece durmuş onu bekliyordu.
İlk yemek
Ada artık şaşırmaktan vazgeçeceğini düşündüğü anda bu çocuk onun bir kere daha dünyasına derin dalışlar yapıyordu adeta. Sanki sözleşmişçesine buluşmuş gibi, Ali'nin de ısrarıyla İstiklal'de yürümeye başladılar.
Ada, dün gece şahit olduğu, Zeynep'in kusma nöbetlerinden sonra bütün gün bir şey yiyememişti. Caddenin sonundaki cafelerden birine girdiler. Ada yemek yedi, Ali onu izledi. Ali bütün yol boyunca, bütün yemek boyunca Ada'yı sadece izledi.
Ada'nın ağzından dökülecek her bir sözcüğün kölesi olmak istercesine kızın aydınlık yüzüne bakıyor, hissettiği mutluluğu Ada'nın uykulu gözlerine de bulaştırıyordu. Her şeyden konuştular.
Uzun soluklu bir yemek ve sohbetten sonra gecenin uzun olacağını artık ikisi de biliyordu.
Ada gülümsedi; Ali'nin dünyası aydınlandı.
Ama içlerinden biri, bir yanıyla hala bir kaçış aralığı arıyordu ve kuşkusuz bu Ada'dan başkası değildi.